22 Ekim 2019

Benzerlerinden farklı olarak İstanbul Ticaret Odası (İTO) desteği ile hayata geçen Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi ve Vakfı, girişimcilere her aşamada destek olan bir yapıya sahip. Biz de BTM ve vakfın yöneticisi İbrahim Elbaşı ile hem kendi serüveni hem Türkiye’deki girişimciliğin durumunu ve BTM’ye seçilen girişimlerde dikkat edilen kıstaslar gibi birçok konuda faydalı bir sohbet gerçekleştirdik.

Keyifli okumalar…

Sizi biraz tanıyabilir miyiz? BTM’ye kadar olan hayat hikayeniz nedir? 

Eskişehir’de annemin tıp tahsilini devam ettirdiği sırada doğdum. Baba tarafı Kayserili, anne tarafı göçmen olan bir ailenin ilk çocuğuyum. Hem annem hem de babam tıp doktoru. Öğrenim hayatım boyunca aklımda akademisyen olmak yoktu fakat sonra bir şekilde bilim insanı olma yolunda somut adımlar atmaya başladım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ve State University of New York’ta işletme okuduktan sonra yüksek lisansımı Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde yaptım. 

Yüksek lisans programımın adı; Bilim ve Teknoloji Stratejileriydi. İşletme okumuş birisi olarak bilim ve teknoloji alanında kendimi geliştirirken inovasyon ve girişimcilik konseptleriyle tanıştım. İnovasyon algısı ve stratejileri üzerine çalıştım. Bir bakıma girişimcilikle olan bağım buraya dayanıyor. Üniversite hayatım boyunca bir taraftan da çalışma hayatının içinde oldum. 

Daha sonra Marmara Üniversitesi’nde doktora programına başladım. Böylelikle alanım daha çok stratejik yönetim olarak şekillenmeye başladı. Rekabet stratejileri ve işletmelerin temel yetenekleri üzerine çalışırken bir taraftan da inovasyon üzerine makaleler ve girişimcilik ile ilgili çalışmalarım devam etti. Doktora hayatım boyunca edindiğim bilgiler ve yaptığım çalışmalar neticesinde (biraz da alanımın dışına çıkmak suretiyle) “Ahlak Felsefesi” adında bir kitabın eş yazarı oldum. 

O dönemlerde çalışma hayatım tüm hızıyla ve yoğunluğuyla devam ediyordu. Bu doğrultuda birbirinden farklı birçok toplantıya girmem icap ediyordu. Bu toplantılardan birini rahmetli İbrahim Çağlar (İstanbul Ticaret Odası Eski Başkanı) yönetiyordu, beni dinlerken bir anda sözümü bölerek: “Sen kimsin?” diye bir çıkış yaptı. Fakat asıl amacı sadece beni tanımaktı. “Nereden mezun oldun? Neler yapıyorsun? Hangi işlerle meşgulsun?” şeklinde sorular sorarak özgeçmişimi, beraberindeki heyetle birlikte dinledi. Sonrasında beni yanına çağırdı ve hali hazırda boş vaziyette olan İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin Eminönü’ndeki eski kampüsünde, İstanbul Ticaret Odası ile bütünleşik ekonomiye, üyelerimize ve katma değere doğrudan etki edebilecek, gençlerin de içinde bulunduğu bir mekanizma kurmak istediğini söyledi. Aslında bana girişimcilik konseptini anlatıyordu, en azından bende böyle bir uyanış oldu. Bu doğrultuda bir çalışma yapıp iki gün sonra gelmemi istedi.

O sırada İstanbul Ticaret Odası’nın üniversitesi olan İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde çalışıyordum. Üniversiteye geçiş serüvenim bir hayli ilginç oldu, çünkü kariyer ve gelişim bağlamında tatmin edici bir işte çalışıyordum. Hem entelektüel anlamda hem de pratik iş görme modelleri bakımından bana çok uygun bir işle meşguldüm ancak ilkesel ve idealist yaklaşımlarım ağır bastı ve böylece PricewaterhouseCoopers (PwC) adındaki global bir şirketten ayrılıp bambaşka bir alana İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Orada akademik faaliyetlerin yanında idari tarafta da gerek ulusal gerekse uluslararası projeler geliştiriyorduk. Burada çok kıymetli iki isimle tanıştım ve gelişimimi onlarla taçlandırdım. O iki isimden biri sevgili hocam Doç. Dr. Sare Aydın diğeri ise değerli dostum ve ağabeyim Dr. Oğuz Demir’di. O sıralarda henüz bir akademik titre sahip değillerdi. Daha sonra Merhum Hocam Prof. Dr. Erdoğan Alkin ile tanıştım. Kendisi ekonomist olmasına rağmen beni, yönetim bilimci olduğumu bildiği halde asistanı olarak gördü ve bana hiçbir zaman unutamayacağım şekilde örnek oldu.

Akademik makaleler, kitap çalışmaları, konferanslar, kalkınma ajansı projeleri, AB projeleri, bilimsel projeler derken bir anda kendimi böyle bir departmanda buldum ve oranın müdürü oldum. Ayrıca üniversitenin stratejik yapılanması için oluşturulan ve o zamanlar İstanbul Ticaret Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi ve Raportörü Nazım Özdemir’in başkanlık ettiği komisyonun üyesi olmuştum. Zaten rahmetli Başkan ile tanışmama vesile olan sunum da söz konusu komisyona ait çalışmalarımızı içermekteydi. O yüzden bu komisyon ve dolayısıyla Nazım Bey iş serüvenimdeki en önemli mihenk taşlarındandır. “Bilgiyi Ticarileştirme” ifadesi ve formülasyonu da ilk olarak bu komisyonda, üniversitenin girişimcilik dikeyinde ulusal rekabetçiliğinin ön plana çıkarılabilmesi açısından zikredilmiştir. Yani BTM markasının ortaya çıkışı kolektif, kurumlararası işbirliğine dayanmaktadır. 

Merhum Başkan’ın talimatıyla kısa zamanda önemli sayılabilecek nitelikte bir fizibilite hazırladım ve BTM gibi bir yapının kurulabileceğine yönelik ilk çalışmayı sundum. İsminin BTM olacağı henüz belli değildi. Amacım bu çalışmayı Başkan’a sunup, kendi akademik işlerime yoğunlaşmaktı. Proje birimi olduğumuz için genellikle biz projeyi yazar, işin teknik ve sürdürülebilirlik argümanlarını geliştiririz fakat yönetiminde görev almayız. Birileri de bunu sahiplenir ve yapar, biz de takibini (istenirse) yaparız. Başkan projeyi benim yapıp, başına geçmemi teklif ettiğinde gerçekten şaşırmıştım, çünkü ortaya çıkan aslında bir proje değil bir kurumdu. Henüz 28 yaşında ilim üretmek dışında bir performans hedefi veya reel sektörde kariyer düşüncesi olmayan bir kişi olarak bu durumu beklemiyordum açıkçası. Bunu bir tekliften çok faik vazife olarak gördüm, bilhassa babam ve mentorum Adem Elbaşı’nın yaklaşımı ve tecrübeleri bu görüşümün olgunlaşmasında etkili oldu. Üniversiteye akademisyen diye girip yönetici olarak çıktım denilebilir.

Hikâyeyi burada özetlersek; aslında İbrahim Elbaşı’yı, yetenekleri daha çok ticaret ve pratik odaklı olan, akademik kariyer hedefiyle yola çıkmamış fakat sonrasında akademinin yanı sıra kendisini yönetici yönüyle de geliştirmeyi başarmış, devlet terbiyesi ile harmanlanmış bir yönetici olarak düşünebiliriz.

BTM’de şu an neler yapıyorsunuz ve sizin tam olarak üstlendiğiniz görevler neler?

Her ne kadar fiziki-teknik anlamda kurucu-yöneticiliğini üstlensem de, üyelerimizin (İTO) ve İstanbul Kalkınma Ajansı destekleriyle finanse edilen bir yer olduğundan dolayı kendimi kurucu olarak nitelendirmek bana çok uygun gelmiyor. İşe rahmetli Başkan’la başladık ancak tam süreci olgunlaştırırken ani bir şekilde kendisini kaybettik ve kendimizi bir tür hengamenin içerisinde bulduk. Kısa zamanda saygı ve sevgimi kazanan rahmetli Başkanım İbrahim Çağlar’ın çizdiği vizyon ve sarf ettiği enerjiyle BTM kuruldu. İbrahim Başkan’ın vefatından sonra göreve gelip ateşten gömlek giymeyi vazife edinmiş (şimdiki meclis başkanımız) Sn. Öztürk Oran, İTO Başkanı olarak BTM’nin bu tip süreçlerde takınması gereken tavrı bize öğretti ve özümsetti. Sonraki seçimde göreve gelen Başkanımız Şekib Bey ise, bu emaneti liyakatle arşa çıkarmak adına kollarını sıvadı, gereken destek her neyse sundu; teveccühünü hiç esirgemedi, tereddüt etmedi. Burada özellikle altını çizmek çizmek istediğim bir şey var: BTM, başkanımız Sn. Şekib Avdagiç’e çok şey borçlu. BTM’nin kurumsallaşması, büyümesi ve ekosistemin kalbi haline gelmesi onun ve yönetim kurulunun bize inanması ve desteklemesi sayesinde oldu. Şekib Bey’in entelektüel yönetici kimliği ve gerek reel sektör gerekse devlet tecrübesiyle BTM, hedeflerini globale taşıdı. BTM Şekib Başkanım sayesinde artık global bir startup elçisi, kendini Ülkemizi temsil etmeye adamış bir gönüllü, girişimcilik çatısı.

Biz üyelerimize şunu söyledik: “Üyemize ileride tehdit niteliği taşıyabilecek startuplar yetiştiriyoruz.” Bunu duyunca ilk başta şaşırdılar çünkü geleneksel ekonomi için yeni nesil teknolojileri tehdit olarak adlandırmak hala çok uzak gözüküyor. Bilakis, çok yakın! Sonuçta biz kendi üyelerimize fayda sağlamak için kurulduk. Diyorlar ki: ‘‘Siz bize tehdit mi çıkartıyorsunuz? ’’ Dedim ki: “Evet, ama ilk size sunuyoruz, başkasına değil. Bakın biz olsak da olmasak da, bu konular ve kurumlar size gelecekte tehdit oluşturacak unsurlar. İlk size getiriyoruz ki bunlarla ilgili olarak anlaşmalar yapabilir, bunlara müşteri ve/veya yatırımcı olabilirsiniz, mentor olabilirsiniz. Bunlardan biri olursanız, artık onlar sizin için tehdit olmaktan çıkıp fırsata dönüşür. Yani aslında üyemize tahayyülü zor, muazzam fırsatlar sunuyoruz ve onları bu şekilde geleceğe hazırlıyoruz. Geleceği ve fırsatı bütünleşik bir şekilde üyemizin ayağına getiriyoruz.”

İkinci olarak yeni teknolojiler… Geleneksel ekonominin yeni teknolojilere geçişini startup aracılığıyla yapın dedik. Mesela; IoT ve yapay zeka gibi konuları işleyen startuplar, geleneksel ekonominin temsilcilerinin bu alanlarla faaliyet göstermek istemesiyle birlikte onlara yatırım yaparak veya projeye direkt destek olup içerisinde yer alarak bu kanalı sağlayabilirler. İTO tarafındaki kısmımızı bu fonksiyonlar oluşturuyor.

Girişimcilik ekosistemi içerisinde ise bir büyüyememe sorunu var. Buraya bir aşı ve bir çatı lazımdı. Çatıdan kastım tamamen bir işbirliği ve liyakat zemini. Yani, masada Galatasaray da Fenerbahçe de aynı zamanda ve amaç birliğinde oturabilecek. İki kutup bu masada birleşebilecek; çünkü İTO bunu yapabilir. Bizim için önemli olan, oradaki girişimcilik merkezi veya teknopark ve buradaki kuluçka merkezi veya risk sermayesi şirketi, hızlandırıcı fark etmeksizin onlara hizmet verip fayda sağlamak. BTM bu şekilde kuruldu ve sonra çok fonksiyonlu bir startup merkezi haline geldi. Bu merkezlerden Türkiye’de pek fazla yok, ancak İstanbul Ticaret Odası gibi entelektüel ve fiziki bir kaynağa sahip olduğunuz zaman bu şekilde bir hizmeti ancak sunabiliyorsunuz.  

Geleneksel ekonomi içerisinde BTM adıyla bir cazibe merkezi konumlandırarak insanları çekmeye çalışıyoruz. Geleneksel ekosistem ve startup ekosistemi yavaş yavaş bizim çatımızda buluşacak ve biz bu vesileyle girişimcilik ekosistemine bir aşı yapıyor olacağız. Geleneksel ekonomideki üyelerimiz ve girişimcilik ekosistemindeki startupları fırsat müştereğinde buluşturup gerek kültürel gerekse yönetimsel entegrasyonu sağlıyoruz. Bu birleşme, eşleştirme çok değerli! Bana sorarsanız BTM, sağladığı bu entegrasyonla birlikte, ekosistemimizi uluslararası rekabette öne çıkartacak doneler geliştirecek ve buna hepimizi şahit tutacak; çünkü BTM’nin böyle bir vizyon mimarisi var! 

Benim buradaki unvanım ise direktörlük. Benim görevim daha çok bu işin yönetilmesini, yürütülmesini, yönelimini sağlamak, temsilciliğini yapmak ve strateji geliştirmek; yani karar mekanizmalarının ortasındayım. Aslında şöyle; bir yöneticiyim ama kamu yöneticisi veya özel sektör yöneticisi değilim. Her taraftan beslenen ve beş adet performans göstergesi olan kurumsal ama hibrit bir yöneticiyim. Performans hedeflerim, organizasyonel hedeflerim, bürokratik hedeflerim, regülatif hedeflerim ve iletişim hedeflerim var. Bunların hepsinin aynı uyumda gitmesi gerekiyor. Bir tanesi olmazsa hem ekosistem tarafında hem de bizim tarafta eksen kaymasına yol açma ihtimalleri oluyor. Bir de bunu önlemek için hepsini belli bir dengede tutmaya çalışıyoruz. Çünkü çok fonksiyonlu olunca yöneticinin de aynı zamanda çok fonksiyonlu yaklaşımları benimsemiş olması gerekiyor. Bunların ilerletilmesi ve yöneltilmesini sağlayan bir konumdayım. 

BTM’ye ne tür girişimleri kabul ediyorsunuz? Ölçütleriniz neler?

Burada aslında startup’un tanımı bizi bağlayan kriter. Startup, tam olarak Türkçe karşılığı olmayan bir şey. Kimine göre hızlı büyüyen yenilikçi iş modeli, kimine göre teknolojik girişim, fakat ben iki tane şeyle açıklıyorum: birincisi, yalın ve yenilikçi yöntemlere başvuran bir modele/yönteme sahip olmalı ve ikincisi de geometrik büyümesi lazım. Teknolojik değil de yenilikçi kelimesini kullanma sebebim şu; büyüyen bazı startuplar görüyoruz ki teknolojiyle değil ama geliştirdikleri tasarımlarla, organizasyonel farklılıklarla veya süreçlerdeki yenilikleri ile ön plana çıkıyorlar. Kısacası yenilikçi yani inovatif olmalı!

Diğer ana kriter girişimci. Girişimci kimdir? Benim girişimci için baz aldığım tanımlama; ‘‘fırsatları yakalamada gösterilen atikliktir.’’ İş modeli bizim için çok önemli ama iş modelini biz girişimciyi anlamak için kullanıyoruz. Çünkü o iş modeli değişecek, belki de çöpe gidecek. Mesela; çok değerli bir iş model geliştirmiş ancak bunu yapamayan yani uygulamayan bir girişimcinin başarılı olması mümkün değil. Girişimci yazılımcı, tasarımcı, finansçı veya mühendis değildir; girişimci uygulayıcıdır, yani hepsidir.

BTM’yi diğer kuluçka merkezlerinden ayıran şeyler neler? Girişimciler neden BTM’yi tercih etmeli?

Girişimcilik ekosistemi yeni yeni tanınan bir olgu olduğu için epey karmaşa var gibi gözüküyor. Maalesef çeşitli aktörler de bu kavramsal keşmekeşliğe hizmet etmekten beri durmuyorlar. Aslında kuluçka merkezi başka, hızlandırma merkezi başka, hibrit merkez ise bambaşka bir şey; çünkü bir sürü dalları var. Global Index’te kuluçka merkezi olarak gözüküyoruz, başka endekslerde ise hibrit merkez… Ama biz öyle değerlendirmiyoruz. Startup merkezi olarak ele alırsak, burası dünya çapında da bir Ticaret Odası tarafından kurulan ilk merkez. Bunun önemi şu: bir Ticaret Odası’nın bu işi bizzat yapıyor olması demek, oradaki veriyi açık hale getiriyor, kullanıma elverişli hale getiriyor demek. Dolayısıyla biz İstanbul Ticaret Odası’nın 430 bin üyesinin verisine sahibiz. Onları potansiyel melek yatırımcı olarak değerlendiriyoruz. 

Yurtdışında şu anda çok popüler olan markaların girişimcilik hikayelerine baktığınız zaman bir kuluçka merkezine gitmiş olanları çok görmüyoruz. Kendi garajına gidiyor, kendi yatırımcısını buluyor ve kendi satışını yapıyor. Yani bizim sağladığımız aşamaları harfiyen izliyor. Peki bunu nasıl yapabiliyor? Bu soruya karşılık gelen şey; eğitim ve kültür. Aslında bir eşik var ve biz o eşiğin sonrası için kurulduk. Ticarileştirme, finansal süreçler, yatırım süreçleri, katma değer üretim süreci, validasyon vs… Buna rağmen o eşiğin öncesi için de çalışıyoruz. Çünkü bize girişimci o seviyede gelmiyor. Maalesef eforumuzun yüzde sekseni buraya gidiyor. Hala girişimcilik kültürünü anlatmaya çalışıyoruz. Çoğu şey belki ticaret hayatı ve pratiklerle öğretilebiliyor ama bazı şeylerin çok daha öncesinden, belki de okul sıralarında edinilmesi gerekiyor. Biz aslında toplumu o eşiğe hazırlamaya çalışıyoruz; çünkü hedeflerimiz arasında bunlar da var.  Eğer biz ekosistem olarak böyle bir nesil inşa edebilirsek bizim görevimiz daha da stratejik ve profesyonel bir hale gelebilecek.

Elbette bir ekosistem olması için aynı zamanda bu yatırımların ve satışların tekrar ekosistem içinde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu da bir kültür. Biz bunu görmüyoruz. Bir girişimci yatırım aldıktan sonra kendi cebine giren kısmını tekrar başka girişimlerle değerlendirmesi veya yatırım yapması yerine, ikinci veya üçüncü arabayı aldığına şahit oluyoruz.  Bunlar muhakkak ki çok makul ve müspet karşıladığımız şeyler değil.

Son olarak BTM’ye başvurmak isteyen girişimci ve girişimcilik adaylarına ne söylemek istersiniz?

Öncelikle girişimci olmayı neden istiyorsunuz? Bunun muhasebesini iyi yapmanız lazım. Girişimci kavramını, motivasyonel kavramlarla açıklamalarından ziyade bu işin tekniğine odaklanmalarını isterim. Elbette girişimci olarak bazı işleri yapmak istemeyebilir, sadece tasarım veya yazılım yapmak isteyebilirsiniz. Ancak girişimci olacaksanız eğer, her bir fonksiyonu içinizde yöntemsel olarak barındırmanız gerekir. İşi bizzat yapmayabilirsiniz ama yönetimine dahil olmanız gerekir. Bu, bütün  diğer işletme fonksiyonlarıyla ilgili de kurgular yapabiliyor olmanız demektir. Bu girişimcilik metodolojisidir.

Girişimci olma kararınızda etkili olan şeyler neler? Aileniz mi etkili oldu, mesai mefhumunu mu istemiyorsunuz yoksa kendi işinizin patronu mu olmak istiyorsunuz? Bunlar normalde bir sebep olamaz ama bana sorarsanız ilk çıkışta olabilir. Eğer ilk çıkışta seni ateşleyecek bir şeye ihtiyacın varsa, o ateşlemeyi bu teşkil edebilir. Sonrasında bunun ne kadar yanlış olduğunu düşünmen gerekir. İTO Başkanımız Şekib Bey’den alıntılayarak söyleyeyim: “Başarısızlıklar bizim apoletlerimizdeki yıldızlardır.” Bir işe kendi işinin patronu olmak için girip sonra bunun ne kadar saçma bir şey olduğunu düşünmesi de güzel bir şeydir.

Girişimci olmaya karar vermiş birinden beklentimiz şudur: Bir yenilikçi iş modeli ve kafasında bir kurgusu varsa bunu geliştirsin ve öncelikle kendi kısmıyla ilgili muhasebesini yapsın. Sonrasında modeliyle ilgili muhasebesi yapsın ve bunu da mümkünse yazılı bir şekilde yapsın. Mesele, girişimcinin önce kendine bu işi anlatabilmesi. Eğer yazılı ve görsel hiçbir şey sunmadan anlatacaksa da anlatsın, girişimcilik metodolojisi ve felsefesi kısıtlardan ve bir sınırlama koymaktan uzak bir yerde ama ben sunum ve model olmaksızın başarılı olanını henüz görmedim.

Bir girişimciden belli bir sektörden olmasından ziyade modelini en yalın şekilde anlatabilmesini ve konusuna hakim olmasını beklerim. Öğretmenler kürsüden kopya çekenleri çok iyi görüyor derler. Ben de buradan herkesi görebilme olanağına sahibim; bir iş modelinden girişimciyi A’ dan Z’ ye anlayabilmeme imkan tanıyan yöntemleri elimde bulunduruyorum. Öğrenen kişilikler olmalı, kendilerine bir engel koymamaları lazım. Fakat görüyoruz ki; karşılarındaki en büyük engel kendilerinden başkası değil!

Çok fazla örnek görüyoruz, bunlar; benim ürünüm hazır diye gelenler, haydi başlayalım (sana ihtiyaç yok) diye gelenler. Oysa hiçbirisinin de söyledikleri ölçüde hazır olduğunu görmedim. “Ben bir sürü yatırımcıyla görüştüm.’’ diye söyleyip gelenler meselenin aslını kaçırıyorlar. Bir sürü yatırımcıyla görüşmek mi mesele yoksa görüştüğün ilk yatırımcıdan yatırımı almak veya ilk gittiğin müşteriye satışı yapmak mı?  Dolayısıyla bu işi, konunun dışına çıkmadan gerçekten ne olduğunu göstererek, layıkıyla yaparsak ve girişimci meseleyi bu şekliyle özümserse ancak başarılı olabiliriz. Bilgimiz yetmezken fikrimizi beyan edersek aslolan meseleyi göremeyiz. Meseleyi göremezsek, hakim olamayız. Hakim olamazsak, o en yalın çözümü sunamayız. Girişimci en yalın şekilde süreç üreten ve yöneten kişidir. O yüzden denilebilir ki; en sade en yalın olan şey aynı zamanda en kolayı veya en ucuzu değil, en zorudur ve en maliyetlisidir. Mesele yine girişimcinin kendisine çıkmakta. Girişimcinin, girişimciliğe bir tür hobi olarak yaklaşıp yaklaşmadığını da tespit etmeye çalışıyoruz. Sadece ilk çıkış aşaması değil, her aşamaya hazır olmasını istiyoruz. Sadece müşteri, tedarikçi, yatırımcı üçlemesinden ziyade iç dengeler de önemli. Bazen BTM’nin süreci girişimci için ne zaman bitiyor diye soruyorlar. Bu süreç bitmiyor. Her aşamada yanında olmamız gerekiyor. Eğer girişimci her aşamada destek isterse, ona her aşamada destek veriyoruz. Elbette bunu yapabilmemiz için girişimcinin de bizimle aynı frekansta olması gerekiyor. Bu frekans aralığı girişimciyi en tepeye çıkarabiliyor, hatta ülkeleri ve ekonomileri beraberinde götürebiliyor, sırtlayabiliyor.

Aslolan hepimizin derdidir. Biz çokça dersler çıkardık zamanında. Artık önümüzde hatırı sayılır engeller de kalmadı. Ödevimizi yaptık, sorumluluklarımızın farkındayız. Bizim derdimiz ortaya bir değer konulması ve bu değerin ölçeklenebilir, sürdürülebilir bir çözüm sunmasıdır. Bu çözüm yakındadır.

 

By Kreatifbiri