12 Aralık 2019

Ülkemizin en başarılı girişimlerinden olan Yemeksepeti’nin kurucularından Melih Ödemiş’le kendi girişimcilik yolculuğu, girişimciliğe bakış açısı ve gelecek planları hakkında konuştuk. Güzel satır araları bulunan röportajımızla sizi başbaşa bırakıyoruz.

 

Öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi Yemeksepeti’nin kuruculuğuna götüren hikaye nedir? Neden girişimciliğin olmadığı bir dönemde böyle bir yükün altına girdiniz?

Ben 1995 -1999 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesinde bilgisayar mühendisliği okudum. Daha çok kendi işini yapan tüccar bir aileden geliyorum. Bu sebeple girişimcilik adına pozitif bir önyargım var. Etrafımda kimse yüksek dereceli bir memur ya da profesyonel değildi. Aile üyelerimin çoğu zaten kendi işini yapıyordu. Dolayısıyla bu benim için çok doğal bir seçimdi.

Benim için özellikle internet girişimciliğine giden yol 1995-1999 yılları arasında bilgisayar mühendisliği okumaktan geçti. Bilgisayar mühendisliğini isteyerek seçtim ve keyifle okudum. Bizim jenerasyonun şöyle şanslı bir yanı da oldu: Tam o yıllarda,1995-1996 yıllarında, Türkiye’de internet kullanılmaya başlandı. O yıllar, ilk internet sağlayıcılarının evlere girdiği yıllar. Biz de bu gelişmeyle birlikte bilgisayar mühendisi öğrencileri olarak Dünya’da olup bitenleri takip edebilme noktasında bir önceki döneme göre daha fazla imkana sahip olduk.

1998-1999 yıllarında kariyer olarak hedefim kendi şirketimi kurmaktı fakat mezun olduğumda sorduğun soruya paralel olarak “girişimcilik” kelimesi kullanılıyor muydu, onu bile hatırlamıyorum. İnternet girişimciliği demek için internet kullanımı olması lazım. Evlerdeki internet deneyimi çok sınırlıydı. Bu nedenle internet girişimciliğinden bahsetmek söz konusu değildi. 1999 yılında mezun oldum ve o zaman için yapılabilecek en mantıklı şey büyük bir şirkette işe girmekti. Ben de CitiBank’a girdim. Orada çalışırken de açıkcası tek odağım kendi işimi kurmaktı. 

O yıl içerisinde karşıma farklı fırsatlar çıktı. Onlardan bir tanesi de bir yıl sonra Nevzat, Cem ve Gökhan ile birlikte Yemeksepeti’ni kurmaktı. Mezun olduktan tam bir yıl sonra dört Boğaziçili bir araya geldik. Farklı konular, farklı fikirler vardı fakat Yemeksepeti fikri hepimizi heyecanlandırdı. Çünkü 2000 Türkiye’sinde paket servis hizmeti bugünkü kadar olmasa da aslında yaygın bir hizmetti. Dolayısıyla bu fikir bizi heyecanlandırdı ve kısa sürede fikre ısındık. 2000 yılında, eylülde Yemeksepeti’ni kurduk ve yola çıktık. İşin başında hepimiz 24 yaşındaydık. Türkiye’nin internetle tanıştığı yıllarda bunu fırsat olarak görüp zaten öğrencilik yıllarımda da var olan bir tutkuyu hayata geçirdik diyebiliriz. 

 

Yemeksepeti’nde önce yöneticiliği bıraktınız, daha sonra tüm bağları kopardınız.

Yemeksepeti ile yollarımız 2013 yılında ayrıldı. Yemeksepeti 2015’te satıldı. Ben satılana kadar en büyük ortaklardandım. Sadece 2013 yılında CTO’luk görevimi bıraktım. Bunu bırakmamın sebebi ağırlıklı olarak başka şeyler yapmak istememdi. Hem de şirket büyüdü ve belli bir noktada bazı fikir ayrılıklarımız oldu. Dolayısıyla bu noktada ben profesyonel bir CTO’ya görevimi bıraktım ve yönetim kurulu üyesi olarak devam ettim. 2015’te de bütün diğer ortaklarla birlikte şirketi sattık. 

 

Şu an neler yapıyorsunuz? Ufukta yeni bir girişim var mı?

Yemeksepeti’nden ayrılmadan önce 2011-2012 yıllarında da farklı girişimlere yatırım yaptım. Bazılarında bir miktar daha aktif rol aldım, bazılarında ise daha az rol aldım. Bugüne kadar yaptığım elliden fazla yatırımım var. Bunların bir kısmını Türkiye’de Galata Business Angels vasıtasıyla yaptım, bir kısmını ise tek başıma yaptım. Yurt dışında da birçok yatırımım var. 2015 sonrasında bunlara biraz daha ağırlık verdim. 2016-2017 yıllarında Türkiye’deki tatsız politik gelişmelerden sonra Türkiye’den ayrılmaya karar verdim ve Londra’ya taşındım. 7-8 senedir melek yatırımcılık yapıyorum. Bunu da hobi gibi değil de gerçekten iş olarak yapıyorum. Güzel yatırımlar yaptım. Kısmen exitler oldu, daha güzel exitler olacak. Belki burada sıfırdan bir girişimin bir parçası olabilirim diye düşünüyorum. Fakat şu an için somut bir gelişme yok. 

 

Türkiye’nin en zor zamanlarında sıfırdan bir şirket kurup şirketi Türkiye’nin en başarılı startuplarından biri haline getirdiniz. Buna rağmen neden Türkiye’yi bıraktınız? Geri dönmeyi düşünüyor musunuz? 

Şöyle söyleyeyim, Türkiye’de 20 civarında yatırımım var. Yakın akrabalarım da Türkiye’de. Zaten çok sık gidip geliyorum. Yaz tatillerimi Türkiye’de geçiriyorum. Türkiye’den ayrılma sebebim ailevi sebepler. Küçük bir kızım var. Türkiye’deki eğitim sisteminin gidişatını beğenmediğimiz için ona burada daha iyi bir eğitim verebileceğimizi düşündük. Aslında Türkiye’den ayrılışımızın temel sebebi bu. Bütün bu politik kirlilik hoşuma gitmediği ve huzurumuzu bozduğu için Türkiye’den ayrıldık ama bu Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminden koptum demek değil. Tam aksine Türkiye’de adı sayılır fonların neredeyse hepsinde yatırımcıyım. Bir sürü şirkette yatırımım var. Bir sürü şirkette hala mentorluğum devam ediyor. Kısacası ekosistemin içindeyim fakat fiziksel olarak daha az oradayım. Geri döner miyim, bilmiyorum fakat yakın gelecekte böyle bir planım yok. Olduğumuz yerde mutluyum. Sürekli gidip geliyorum. Yakın bir yer seçmemizin en büyük sebebi de kolay gidip gelebilmek. 

 

Siz genç yaşta girişimciliğe adım attınız. Şimdi geri dönüp baktığınızda gençken mi girişimci olmayı isterdiniz yoksa belli bir tecrübeden sonra mı bu dünyaya atılmayı isterdiniz? Ne önerirsiniz?

Güzel soru. Bunun doğru bir cevabı yok. Artı eksileri var. Özellikle belli bir sektörün içinde çok uzun süre değil ama belli sorunları fark edecek kadar kalıp tecrübe edinmek girişimci olmak için bence en ideal yollardan birisi. Yani bir gencin 22-23 yaşında üniversiteyi bitirdiğini varsayarsak sıfırdan bir girişimciliğe atılmak özellikle de Türkiye’deki gelişen pazarlarda çok zorlu bir hareket. Onun yerine birkaç sene iyi bir girişimde çalışmak ya da ilgili olduğun sektörde başka bir şirkette çalışmak tecrübe edinmek açısından daha iyi bir yol. Çünkü 22-23 yaşında girişimciliğe başladığın zaman gerçekten çok toy oluyorsun ve startup dünyasında ihtiyaç duyacağın networke henüz erişememiş oluyorsun. 28-30 yaşına kadar girişiminle alakalı bir sektörde çalışıp oradaki sıkıntıları görüp buna uygun hareket etmek girişimciliğe atılmak için en doğru yol. Aslında girişimcilik sürecini etkileyen diğer bir unsur da bağımlılıklar. Aile kurduğunda, çocuk sahibi olduğunda girişimine odaklanman zorlaşabiliyor. Çok bağımlılıklarının olmadığı fakat belli bir birikime sahip olduğun dönem, girişimci olmak için en ideal dönem.

 

20 yaşında en büyük hayaliniz neydi? Şimdiki en büyük hayaliniz ne?

Yemeksepeti’ni kurmadan önceki en büyük hayalim bir internet girişimi kurmaktı. Kendime olan özgüvenim çok yüksekti. Boğaziçi bilgisayarı başarılı bir derece ile bitirdim. Boğaziçi’nde MBA de yaptım. Türkiye’de istediğim her şeyi yapabilirim gibi geliyordu. O yüzden kendime şöyle bir hedef koydum. Şimdi komik geliyor tabii ki ama hayalim bir dotcom kurup 30 yaşın altında bir milyon dolar sahibi olmaktı. İlk milyon dolarımızı 2008’de yatırım olarak aldık. 30 yaşında olmadı ama 32-33 yaşında oldu diyelim.

Yemeksepeti’nin beli doğrulduktan sonraki hayalim 2005-2006 yılında Yemeksepeti’ni sadece Türkiye’de değil, dünyada da bir başarı hikayesi haline getirmekti ve bu yolda güzel adımlar da attık. Dolyısıyla 20’li yaşlardaki hayalim gerçekten başarılı bir startup kurup fark yaratmaktı. Bunu başardık. O yaşlardaki hayalimizin ötesine geçtik. 

Benim şu anki hedefim ise Yemeksepeti’nin maddi ve manevi mirasıyla yetinmek değil, yeni şeyler yapmaya çalışmak. Bunu yatırım yaparak bir nevi yapıyorum fakat kolları sıvayarak bir girişimin içinde bulunmak kadar heyecan vermiyor. Bence yatırımcılığın hiçbir türü girişimcilik kadar keyifli değil. Bakalım, belki de bu sefer daha olgun bir girişimci olarak bir yerlerden bir fırsat yakalarız.

 

Son olarak StartupMarket üyelerine ne söylemek istersiniz?

Girişimci olmak isteyen veya bu sektöre girmek isteyenlere birinci tavsiyem o sisteme beklemeden girmeleri. Bunun en kolay yolu küçük, umut vadeden ve güvendikleri bir ekiple yola çıkmaları. İlk 5-10 çalışandan biri olmak, küçük kuruculardan biri olmak…

Gençlere söyleyebileceğim şey, hakikaten büyük düşünün. Kesinlikle lokal düşünmeyin. Bir şeyleri yerinden oynatabilirsiniz fakat birinci günden bunu yapamayacaksınız. Hedefiniz bulunduğunuz il veya ülke olmasın. Dünya çapında hayaller kurun. Doğru ekibi kurun, bu çok önemli bir şey. Tamamen kağıt üstünde o ekibi kurmanın hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla sektöre mümkün olduğu kadar erken girin ve doğru insanları tanıyın. Hakikaten başarıya gidebilecek bir fikri veya modeli birinci günden yaratmaya çalışmayın, zamanla olgunlaşmasını bekleyin. 

Girişimciliğin “Evde otururken aklıma bir fikir geldi. İki arkadaşımı aradım, yola çıktık.” gibi bir hikayesi yok. Böyle hikaye anlatan insanlar da yalan söylüyorlar. Bu işin içinde çok fazla kan, ter, gözyaşı var. Çok donanımlı ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Bir de başarı hikayeleri ile birlikte başarısızlık hikayeleri de okusunlar. Kendilerinden önceki başarısızlık hikayelerinden ders alsınlar ve kolay pes etmesinler. Girişimci olmak kolay bir iş değil. Maaş almaya da benzemiyor. Takım ise en önemli şey. Doğru insanlarla çalışsınlar, doğru insanlardan yatırım alsınlar. Yatırım sadece para demek değildir, ilk safhalarda paradan çok daha fazlasıdır.

 

By OppZone