23 Temmuz 2019

By Kreatifbiri

Bugün hem Türkiye’de hem de yabancı ülkedeki başarılı girişimleriyle tanınan, şu an Levent, Şişhane ve  Maslak olmak üzere üç farklı lokasyonda 2000’e yakın üyesi olan, paylaşımlı ofis ve yaşam alanı Kolektif House’un kurucu ortağı ve CEO’su Ahmet Onur’la keyifli ve samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

Keyifli okumalar…

Merhabalar öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için tekrardan teşekkür ederiz. İlk olarak Kolektif House‘a kadar olan hikâyenizi kısaca bizimle paylaşabilir misiniz?

Tabii, özetle aktaracak olursam, Boston’da üniversitede girişimcilik bölümü okudum. İlk şirketimi dördüncü sınıftayken kurdum. Bu şirket tasarruflu aydınlatma üzerineydi. İkinci şirketimi ise mezun olduktan hemen sonra ortak ödeme sistemlerini geliştirmek adına kurdum. Böylece 21 yaşında iki şirketi kurmuş oldum.

Ondan sonra aile projelerine destek vermek için Cezayir’de iki yıl çalışmaya gittim. 23 yaşına kadar Cezayir’deydim. O sırada ilk iki işimi de kapattım. Üç işin aynı anda yönetilemediğini anlayınca ikisini kapattım. Cezayir’deki projede iki yıl çalıştıktan sonra oradaki yaşamın zorluğundan dolayı buraya geri dönmeye karar verdim. Oradaki projeyi de başarılı bir şekilde devrettikten sonra buraya dönüp Kolektif House fikrini geliştirdik. Böylelikle Kolektif House 2015 yılının ocak ayında başlamış oldu.

Peki üniversitede girişimcilik okumuşsunuz, aslında bu Türkiye’de pek gördüğümüz bir profil değil. Bunun size bir faydası oldu mu? Ayrıca girişimci birinin herhangi bir üniversitede okumasına sizce gerek var mı?

Üniversite biraz şey gibi; mesela koşmayla alakasız bir spor yapacak olsan da koşarak kondisyonunu geliştiriyorsun. Üniversite/eğitim kısmının bir beyin jimnastiği olduğunu ve bir bakış açısı kattığını düşünüyorum. Belki bizzat orada girişim dışındaki branşlara atıf yapıyorum, belki girişimcilik deyişiniz çok alakasız bir teknolojik yönetim olacak ama siz iletişim yaparsanız o bire bir katkı sağlamayabilir. Hep öyledir zaten çalıştığımız bir şeyi uygulamıyoruz ama orda çalışılan şey uygulanmak içinse zaten o da zor bir mevzu. Çünkü herkes üniversite yıllarındayken daha ne yapacağını bilmiyor. O yüzden orayı tutturmak, biliyorsanız zaten direk konuyu çalışmanız doğru ama bugün hukuk çalışan bir insan bugünün sistemini çok daha iyi kavradığı, müzakere öğrendiği, doğruyu-yanlışı bazı şeyleri baz alarak yapmayı öğrendiği için bunun her işte bir faydasını görebiliyor. İşletme ve business okumak, iktisat okumakta böyle bir şey.

Ben okurken pazarlama, finans, pazarlık yapma ve diğer girişimlerin hikâyeleri bunlar çok güzeldi. Mesela her dönem bir iki tane şirketin nasıl başarılı olduğuna dair çalışıp onunla ilgili tezler yazıyorduk. Bir kursumuzda bize 3 bin dolar verip bir fikir geliştirip, fikri yatırımcılara sunup, gerçekleştirip, o parayı harcayıp bir reel deneyim almamızı sağladılar. Bunun gibi dersler tabi benim kafamda çok erkenden girişimcilik dünyasını açtı. Pazarlamada ne yapmam gerektiği, finansta ne yapmam gerektiği, yatırımın nasıl döndüğü yani tüm sürecin nasıl işlediğine dair çok büyük faydası oldu. Ben bunun faydasını çok yaşadım. Bu sayede dördüncü sınıfta ilk şirketi kurdum. Başka bir şey okusam ya da okumasam kuramaz mıydım? Kurardım. Belki okumamamın bir avantajı olurdu. Mesela daha özgür düşünürdüm ama şu ana kadar olan ki hayatımda ben ne okuduysam kullandım ve faydasını çok gördüm. Ürün yerleştirme, iletişim, marketing önemi, fiyat politikaları, pazarlık politikaları bunların hepsini kullandım. Ama üniversiteden daha fazla Cezayir’de öğrendim mesela. O yüzden reel de öğrendiğim kısım daha önde ama üniversitesiz ya da kurumda çalışmadan girişimcilik kısmına o kadar sıcak bakıyorum diyemem.

Neden sıcak bakmıyorsunuz?

Çünkü farklı bakış açıları katıyor. Geriye dönüp baktığımda ben başarılı kültürü olan bir şirketin nasıl o şirketi ölçeklendirdiğini içinde görmek isteyebilirdim. Ben de atıldığım için belki birçok gözlemleyerek öğrenebileceğim şeyi yaşayarak öğrendim. Belki daha sıkı öğrendim ama diğerinde belki daha sancısız öğrenecektim. O yüzden bence bu insanın kim olduğu da, nasıl öğrendiği de, ne öğrenmek istediği de, ne öğrenmesi gerektiği de, ne yapmak istediği de hayalleriyle çok örtüşen bir soru. En azından cevabı bunlarla çok örtüşüyor.

Anladım. Peki, birazda Kolektif House’a bakalım. Sizce Türkiye’de bir fark yaratabildiniz mi?

Bence Kolektif House olarak bir fark yarattık. Biz geldiğimizde ekosistem çok dağınıktı, biz bu ekosistemi bir araya getirdik ve birçok pozitif sinerjinin olmasına vesile olduk. Bunun kültürel etkisi reel etkisinden de daha büyük oldu. Ama reele de baktığında bugün gerçekten buradaki yatırımcılardan yatırım alan start-up lar ve bunun gibi birçok ekosisteme katma değer sağlayan sinerjilerin tohumunu ekmiş olduk buraya.

Peki nasıl ortaya çıktı?

2015’te bizim başka kurmak istediğimiz bir girişimimize ofis arayışımız üzerine burası oluştu.

Yani kendi sorununuzdan yola çıktınız?

Aynen öyle ve kendi girişimimize bir ofis arıyorduk istediğimiz ofisi bulamadık ve biz yapalım dedik. Tamamen bu şekilde gelişti. Böyle başlayınca diğer girişimcileri çektik. Bir anda zaten ilk Kolektif House başlar başlamaz bir girişimci hanı olarak konumlandı. Sonra insanların ihtiyacı ve bu iş modelinin düşündüğümüzden çok daha derin olduğunu anladık.O yüzden asıl startupımız Kolektif House oluverdi.

Diğer startup’a ne oldu?

Benim değil fakat iki ortağımın Portfoyist diye bir finans yönetim platformu vardı. O startupları hala devam ediyor. Ama onlar da ağırlığını buraya verdiler. Çünkü çok ciddi anlamda para yatırımı yaptık. Hem potansiyel hem de harcama olarak bir anda çok hızlandı. Öyle olunca biz tüm dikkatimizi ve tüm odağımızı buraya verdik.

Peki Kolektif House olarak hedefiniz nedir? Exit mi yapmak istiyorsunuz?

Bizim çok hızlı büyüyelim diye kendimizi yerle bir ettiğimiz çok gelecek yaratılacak bir değer için bugünü daha agresifce yakan bir yapımız yok. Çünkü bazı startuplar beş yılını yakıp sonra bir yere geleceğine umarak ilerliyor.  Bunların zaten yatırım alması, exit yapması zorunlu. Çünkü adamlar zarar üzerine kurmuşlar iş planlarını. Bizde hem kurucuların hem de birkaç yatırımcının önceliğinden dolayı biz her zaman durduğumuz noktada bizi mutlu edebilecek, büyümeyi zorunlu kılmayan bir iş planı yaptık. Buda bize exite gelinmese de mutlu olma esnekliğini veriyor. Biz bugün de durabiliriz. Bugün üç yerimiz var. Üç bin üyeye çıkabileceğimiz bir altyapımız var. Bin şirkete dokunuyoruz . Durabiliriz ve çok mutluyuz. Ama büyümeye devam edeceğiz ve exiti düşünmüyoruz çünkü bunlar inanılmaz deneyimler. Bugün artık şirket kurmak kadar satabilmekte önemli. Çünkü şirketin o günkü ihtiyacıyla orantılı yatırımcı bulabilmekte çok önemli. Bunlar her türlü hayalinizi gerçekleştirmeniz için çok önemli bilgiler ve deneyimler. O yüzden biz bu yaşta -daha hiçbir ortağımız otuza basmadı- öyle bir şey yapabilmeyi çok isteriz.

Bu arada WeWork’ün Türkiye’ ye gelme ihtimali var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Evet var. 2020’de geleceklerini duyduk. 2020 olmaz 21 olur 21 olmaz 22 olur ama gelecekler, bir gün gelecekler. Bu bizim için heyecan verici bir bilgi. Hazır olmamız gerektiğini hatırlatıyor bize. Böylece bench-markın olası bir rakibinin olması bizim için çok avantajlı bir durum.

Kolektif House’un öne çıkan taraflarından biri kendi içinde community kurabilmesi. Ayrıca bizim de kişisel olarak gördüğümüz kadarıyla ekibinizdekilerin belli bir işi var ama hepsi her işi yapabilme potansiyeline sahip aslında ve yapıyorlar da. Bu community’i kurmanın sırrı ne ve ekiptekilerin böyle iş yapabilmesini nasıl sağladınız? Ekibi neye göre kurdunuz?

Herkes kendisine göre iş bulabiliyor. Ben ve benden sonra gelen ekip arkadaşlarım olsun hepimizin insan seven bir doğası var. O yüzden biz bir efor göstermiyoruz. Community bizim için bir iş değil. Hayatımızı yaşayış şeklimiz zaten community üzerine. Tanımadığımız insanları tanıyormuş gibi yaklaşmak. Bir topluluk ya da bir aile diyebilmek için reel bir aile bağına ihtiyaç duyulmama. Bunlar kuruluşumuzdan beri bizim DNA’mızda olan şeyler. O yüzden benim gördüğüm ekibe, böyle olmasalar bile ekibe katılır katılmaz biz bunu aşılayabiliyoruz. Bunu aşılamak için çok büyük eğitimlerden geçmiyorlar sadece bizimle vakit geçirmeleri yetiyor. Bizim için gerçekten çok önemli bir konu, içerde kimler var, değer yaratan-etki yaratan insanlar olması, paylaşabiliyor olmaları bunların hepsi çok önemli bizim için.

Anladığım kadarıyla ilk başta ekibinizi seçerken tam istediğiniz gibi olmasına değil de daha çok istediğiniz gibi olabilecek potansiyeli var mı buna dikkat ediyorsunuz. Doğru mu?

Aynen öyle. Aslında o pozitif yaklaşımdan geçiyor. Bazı insanlar içine kapanık olabilir mesela ama pozitif mi? İntrovert- extrovert bunların önemi işe göre değişir. Bazen biri önemli olur bazen diğeri. İşe girerken bizim baktığımız insancıl bir insan mı? Niyeti iyi mi? Sadece pozitif olması değil yani hayata iyi bir pencereden mi bakıyor? İnsanlara bakınca bir amaç mı görüyor yoksa o insanı mı görüyor? O insani dokular bizim için olmazsa olmaz. Ondan sonrası yoğrulabilir mevzular.

Yani aslında siz Türkiye’de görmediğimiz bir şeyi yapıyorsunuz. CV’ den daha çok manevi tarafı ya da o spiritüel tarafı görmeye çalışıyorsunuz?

Tabi ki kesinlikle öyle. Bizim için işi çok iyi çıkaran arkadaşlarımız oldu zaman zaman. Kültürel olarak bazı sıkıntılar olduğu için, kültürde bir spiritüellik bir nevi, bizimki biraz daha dokusal şeylere, duygusallığa -hem avantajı hem dezavantajı var bu arada- önem veriyoruz. Bizim şirkette o spiritüelliği kültürün içine soktuğumuzda için nihayetinde o spiritüelliği de çok büyük bir kıstas olarak alıyoruz.

Birazda Türkiye’deki girişimcilikten bahsetmek istiyorum. Aslında siz girişimcilik ekosistemini en yakından takip eden kişilerdensiniz. Sizce ülkemizdeki girişimcilik ne durumda ve nereye gidiyor? Ekonomik durumları da baz alırsak iyi bir tarafa mı gidiyor ve potansiyeli var mı?

Potansiyel çok var, para var, imkân var. Tabii ki şu anda sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Girişimcilerden çok büyük şirketlerin çok zorlandığı bir dönemden geçiyoruz. Devletin, halkın çok zor bir dönemden geçtiğini görüyoruz. Enflasyonun patladığı, finansal mekanizmanın çalışmadığı, bazı fonlama taktiklerinin suya düştüğü bir dönem. Ama bu girişimciler için hiçbir zaman mani değil. Ona göre iş planını seçmek gerekir. Zaten önemli olan doğru zamanda doğru yerde doğru işi yapmak. Bu kaliteye sahip olan insanların değerinin daha parlak olacağı bir dönemde olabiliriz.

Sadece tek bir zorluk var; dışarıdan yüklü bir imkânla gelen rakiplere aynı hızda kapital yaratamamak. Özetle kapitale erişim zorlaştı. Ortam çetin. Yatırım yapabilen tüm kurum ve bireylerin psikolojileri biraz daha negatife doğru gittiği için bugün yatırım almak ya da iyi bir değer çekmek normale göre daha zor. Ama onun dışında buna göre de iş planları kurmak buna göre fikirler geliştirmek her zaman mümkün. Her zorluk her problem farklı imkânlar yaratır. O yüzden bardağın dolu tarafını görmeye çalışan insanlar için bence hayat devam ediyor. Belki şu ortamda büyümek ve iş yapmak zorlaştı. O yüzden iyilerin daha da parlayacağı bir dönem.

Yani diyorsunuz ki o kadar da buhrana bürünmeye gerek yok?

Buhrana bürünmeye hiç gerek yok. Buhranın kimseye hiçbir faydası olmadı ve olmayacak. O yüzden herkes kendi alanında kendine hizmet edecek çözümlere odaklandığı takdirde belki o çözüm sizi yurtdışına götürecek, pivot etmeye götürecek, farklı bir fikre götürecek.

Peki, girişimci adaylarına, girişimcilere ya da Türk insanına söylemek zorunda hissettiğiniz bir şey var mı? Varsa bu nedir? Tavsiye, öneri ya da görüp tecrübe ettiğiniz bir şey olabilir?

Girişimcilere; bu dönemde, normalde ne kadar çalışıyorlarsa daha da fazla çalışmalarını öneririm. Çünkü bu zorluklar daha akıllı çalışmalarını gerektiriyor. Ama bir anda akıllanmak kolay değil, o yüzden daha fazla mesai lazım. Onun dışında iş planlarına her zaman farklı şekillerde sıfırdan bakabilme. Yani bu ne demek? Biz bu kriz olmadan önce bir iş planına inanıp, güvenip bir yol görüyorduk. Ama bu yatırıma uzanan yol zorlaştıkça yeni modeller geliştirdik işi büyütmek için ve daha karlı ve mantıklı bir iş modeline döndük. O yüzden kimse bulduğu bir fikri, iş planını, bulduğu hiçbir şeyi kabullenip sorgulamayı bırakmasın. Çünkü her zaman bir işi daha iyi ve akıllıca yapmanın birçok yöntemi vardır. Ve tabii ki pozitif yaklaşım. Yani bugün gün içinde 10 birim enerjinin üçü-dördü şikâyet ya da negatif bir şeye gidiyorsa bunu herkes elimine etsin. Girişimcilik yolunda pesimistik olmanın hiçbir faydası yok.